İstismara dair hatırlamalamalardan önce sürekli içimde sanki tüm ışıklar söndürülmüş de, karanlıkta ışıksız kalmışım gibi hissederdim. Sonra bir gün bu karanlığın neden olduğunu sorgulamaya başladığımda ayağımın altındaki zeminin kaydığını hissettim. Hissettiklerimin istismar kaynaklı olduğuna ikna olmak zamanımı aldı. Ama ondan sonrası o karanlıkta kalan kısmı anlamlandırmak, o travmatik olay sebebiyle edindiğim davranışları değiştirmek üzerine epey zorlu bir sürece girmiş oldum. Bunun fiziken ve ruhen oldukça yorucu, depresif bir süreç olduğunun altını çizmem gerekir. Çünkü bu, her seferinde istismarın bir kısmını bir çocuğun çaresizliği ile yeniden yeniden yaşamak anlamına geliyordu.
Öncelikle o karanlığa bakma cesaretini gösteren yetişkin halime de yıllarca o karanlıkta sabırla bekleyen çocuk halime de hem minnet hem de şefkat duyuyorum. Bunun ne kadar zorlu olduğunun hakkını teslim etmeye çalışıyorum. Zira ihmal ve istismar yaşadığımızda en çok kendimize karşı şefkat gösteremez oluyoruz. Ondan her aklıma geldiğimde kendime şefkat göstermeye çalışıyorum. Özşefkat bu hallerde geliştirilmesi gereken bir kapasite oluyor.
Sonrasında ise karanlığa bakmanın yönetilmesi gereken bir süreç olduğunu öğrendim. Bazen aydınlıkta kalıp güçlenmek, güçlendikten sonra karanlığa bakmak gerekiyor. Yeterince güçlenmeden yapılan yüzleşme gündelik hayatın sürdürülmesini zorlaştırabiliyor. Yeterince güçlendiğinde ise gelen duyguyu akışına bırakmak, anlamak, ortaya çıkan korkuyu, acıyı kucaklamak, bugüne taşıdıklarını anlamlandırmak gerekiyor.
Kendi sürecimden söyleyeceğim en temel şey, içinizde karanlıkta kalmış o küçük çocuklar yeterince hırpalandılar. Onları şefkatle sarıp sarmalamak iyileşmenin de koşulu. Kendinizi ve karanlıkta kalmış o küçük çocukları sevin. Ben yıllarca kendini sevmenin bencilce olduğunu sandım oysa şimdi herkes kadar sevgiyi hak ettiğimi bilmek iyi hissettiriyor.